Siyaset
Bir zamanlar Kadıköy’de…
1998 yılında CNN’in yaptığı bir haber ABD’yi karıştırmıştı. Körfez Savaşı sırasında Bağdat’tan yaptığı yayınlarla tanınan meşhur savaş muhabiri Peter Arnett’in de aralarında bulunduğu gazetecilerin imzasını taşıyan “Ölüm Vadisi” adlı haber 1970 yılında Vietnam Savaşı sırasında ABD ordusunun Laos’ta bir köyde yaptığı gizli bir operasyon hakkındaydı.
Yıldıray Oğur - Türkiye Gazetesi
1998 yılında CNN’in yaptığı bir haber ABD’yi karıştırmıştı. Körfez Savaşı sırasında BaÄŸdat’tan yaptığı yayınlarla tanınan meÅŸhur savaÅŸ muhabiri Peter Arnett’in de aralarında bulunduÄŸu gazetecilerin imzasını taşıyan “Ölüm Vadisi” adlı haber 1970 yılında Vietnam Savaşı sırasında ABD ordusunun Laos’ta bir köyde yaptığı gizli bir operasyon hakkındaydı. Habere göre Tailwind adlı operasyonda CIA’nin de desteklediÄŸi Amerikan özel birlikleri, Vietnam Savaşı’ndan kaçan ABD askerlerinin saklandığı Laos’taki bir köye uçaklardan sarin gazı atmıştı. Ertesi gün köye giden askerler, 20 kaçak Amerikalı askerle birlikte aralarında çocukların ve kadınların da olduÄŸu 100 sivilin cesetleriyle karşılaÅŸmıştı.
Operasyona katılan askerlerle röportajların yer aldığı haber büyük yankı yaptı. Kısa bir sonra Pentagon bir raporla haberin verilerini yalanlandı. CNN özür dilemek zorunda kaldı, gazeteciler işten atıldı.
Hikaye, 16 yıl sonra Atlantis Cable News (ACN) adlı bir kanalın haber merkezinin anlatıldığı Newsroom dizisinin ikinci sezonuna esin kaynağı oldu.
Kanalın Washington’daki hırslı yapımcılarından Jerry Dantana, 2009 yılında ABD ordusunun Pakistan’da yürüttüğü Genoa adlı bir operasyon sırasında sivillere karşı sarin gazı kullandığı, çok sayıda sivilin öldüğü iddia ediliyordu.
Newsroom ekibi uzun süre haberi kurcaladı, doÄŸruluÄŸunu test etmeye çalıştı, gizli haber kaynaklarıyla buluÅŸmalar yaÅŸandı, sarı zarflar gitti geldi…
Sonunda Dantana, operasyonda görev almış bir komutana sarini itiraf ettirmeyi başarmıştı.
Haber masasındaki hararetli tartışmalarda siyaseten daha muhalif olanlar haberi yayınlanmak için bastırdı ve haber yayınlandı.
https://www.youtube.com/watch?v=EiBxKJphYck.
Kısa bir süre sonra haberdeki çeliÅŸkiler ortaya çıktı. Ve sonunda Jerry Dantana’nın araÅŸtırmacı gazetecilik dalında Peabody ödülü alabilmek için komutanla röportajın kurgusunda oynadığı, ona “sarin gazı kullandık” dedirttiÄŸi ortaya çıktı.
Newsroom’un o bölümlerini izlerken aklıma 19 Ocak 2010 günü Kadıköy’deki Taraf Gazetesi’nin yazı iÅŸleri toplantısı gelmiÅŸti.
O gün öğleden sonra Balyoz belgeleri Taraf’a bir bavulla deÄŸil, üç dvd ve bir cd’nin içinde geldi. Yazı Ä°ÅŸleri’nde haberi getiren muhabiri dinlerken dvd ve cd’leri açıp içindeki belge, ses kaydı ve power point sunumlara bakıldı.
Belgeler, yazı Ä°ÅŸleri odasının camından kuleleri görünen Selimiye Kışlası’nda 2003 yılında yapılan bir seminere aitti. Neredeyse bütün Birinci Ordu’nun dokümanları o cd’ler içinde gazeteye getirilmiÅŸti.
Ses kayıtları 2003’de hemen seminerin ardından dışarı sızmış, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı’na göre önce BaÅŸbakan’a ondan Genelkurmay BaÅŸkanı’na, dönemin Genelkurmay BaÅŸkanı’na göre ise doÄŸrudan kendisine gelmiÅŸti.
Bir önceki yazıda ayrıntılı olarak anlatıldığı gibi sonunda bir Milli Mutabakat Hükümeti kurulan ordu tarafından sıkıyönetimle bastırılmış bir irticai ayaklanmanın, aralarında BaÅŸbakan’ın da olduÄŸu gerçek isimlerin geçtiÄŸi, Kara Kuvvetleri’nin tatbikat planı dışına çıkılarak oynanmış seminerin kendisi suçtu.
Ergenekon davasından iki yıl hapis yatmış, İşçi Partisi’nde siyaset yapan eski Genelkurmay Ä°stihbarat Dairesi BaÅŸkanı Ä°smail Hakkı Pekin’den okuyalım:
“2002-2005 arasında Kara Kuvvetleri'nde Personel Åžube BaÅŸkanıydım konuÅŸmak istemiyorum bazı ÅŸeyleri. Bütün birlikleri dolaÅŸtım. O zamanki komutanların yanlış davranışları bu noktaya getirdi. Adamlar bundan faydalanarak bu evrakları hazırladılar. Herkes sütten çıkmış ak kaşık deÄŸil. Ortada hiçbir ÅŸey yokken bu adamların kumpas kurmalarına imkan verecek bir ortam yarattılar. Düşüncem hiç deÄŸiÅŸmedi. Ä°stihbarat BaÅŸkanıyken Plan Seminerindeki konuÅŸmaları kaç kez dinledim. Bazıları evet suçtur. Bir askerin seminerde veya baÅŸka yerde siyaset konuÅŸması suç deÄŸil mi?"
Ama DVD ve CD’lerin içinden çıkan sadece seminere ait belgeler deÄŸildi.
12 Eylül Bayrak Harekat Planı’ndan, baÅŸka askeri planlara, Ä°stanbul’daki ÅŸirket, dernek, vakıf, kilise, sinagoglar vs. hakkındaki ayrıntılı bilgi fiÅŸlerine, hatta eski komutanların telefon numaralarının bulunduÄŸu listelere kadar, kaynağın Birinci Ordu arÅŸivi olduÄŸunu gösteren 5000 sayfaya yakın resmi evrak, power point sunumu vardı. Ve tabii bütün bu belgeler arasında en dikkat çekici olanları Balyoz Darbe Planı’na ait belgelerdi...
Aslında seminer kayıtlarında, sunumlarında ve resmi belgelerinde Balyoz kelimesi geçmiyordu.
Bunun sebebi altında Balyoz Sıkıyönetim Komutanı Çetin Doğan yazan ve seminer öncesi bütün birliklere gönderildiği söylenen bir belgede anlatılmıştı:
“Balyoz Planı’nın, ‘Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo’ isimli jenerik bir plan ÅŸeklinde oynanacağı plan seminerine kadar, irticai, yıkıcı ve bölücü gruplara ait mevcut tüm listeler ile teÅŸkil edilecek olan özel görev timlerinin listeleri güncellenecek ve devamlı olarak güncel tutulacak. Buna paralel olarak, Balyoz Güvenlik Harekât Planı, ‘Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo’ isimli jenerik bir plan ÅŸeklinde, ‘GÄ°ZLÄ°’ gizlilik derecesinde ve özel olarak seçilmiÅŸ, sınırlı sayıda personelin katılımıyla icra edilecek bir plan seminerinde denenecek ve müzakere edilecek.”
Seminer kayıtlarında Balyoz ve diğer planlardan (Suga, Çarşaf, Sakal, Oraj) bahsedilmemesinin açıklaması buydu.. Ama bütün bu planlar, Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo (OEYTS) ve seminerdeki ses kayıtlarına paralel olarak hazırlanmıştı.
ÖrneÄŸin sonunda sıkıyönetim ilanı ve Milli Mutabakat Hükümeti’nin kurulmasına gidecek OEYTS’de “Yunanistan karasularını 12 mile çıkardığını açıklamış, bu durumun Türkiye tarafından kabul edilmemesi sonucunda oluÅŸan belirsizlik Ege Denizi ve Hava Sahası’nda her iki devletinde kendisine ait kabul ettiÄŸi alanlarda çatışmalara sebep olmuÅŸtur” deniyordu.
Belgeler arasında bulunan ORAJ Planı senaryodaki bu sonucun planda bahsedilmeyen sebebi gibiydi:
“Emirle Ege uçuÅŸları sırasında Yunan Hava Kuvvetlerine ait uçaklar taciz edilerek tahrik edilecek bir çatışma ortamı oluÅŸturulacaktır. Mümkünse bir uçağımızın Yunan Hava Kuvvetleri tarafından düşürülmesi saÄŸlanacak, bu gerçekleÅŸmediÄŸi takdirde yeniden teÅŸkilatlandırılan ÖZEL FÄ°LO personelinden bir pilotun uygun zaman ve yerde kolundaki uçaÄŸa atış yapmak sureti ile kendi uçağımızın düşürülmesi saÄŸlanacaktır. Uçağın, Yunan Hava Kuvvetleri tarafından düşürüldüğü yönünde medyada haberler yaptırılarak, AKP Hükümetinin bu konudaki acizliÄŸi ortaya konulacaktır.”
Yine Birinci Ordu’daki seminerde tutuklanacak insanların konacağı stadyumlara kadar konuÅŸulan Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo’daki bir sonraki aÅŸamada ÅŸunlar yaÅŸanmaktaydı: “GüneydoÄŸu Anadolu’da terör olaylarının artması, KOPENHAG Zirvesi sonucunda AB ile Türkiye iliÅŸkilerinin kopma noktasına gelmesi, ABD’nin harekât öncesi verdiÄŸi sözleri tutmaması ve bu konudaki isteksizliÄŸi, irticai kesimlerin Ä°slam Devleti kurma özlemlerini fiilen harekete geçirmiÅŸtir. Özellikle Kocaeli, Adapazarı ve Ä°stanbul’da rejim aleyhtarı gösteriler düzenlenmeye baÅŸlanmış, çok sayıda ölü ve yaralıların olduÄŸu olaylar meydana gelmiÅŸ ve gerilim yükselmiÅŸtir.”
Peki bu olaylar neydi ve niye çıkmıştı? Bu soru da resmi olmayan belgeler arasındaki Sakal ve ÇarÅŸaf Planları’nda cevaplarını buluyordu. Askeri haritaların, tim komutanlarının isimlerinin, sicil numaralarının eÅŸlik ettiÄŸi planlar bir Cuma namazı saati Fatih Camii’ne provokasyon amaçlı saldırı yapılması hakkındaydı:
“KeÅŸif Emniyet Timi en geç S saatinden 10 dakika evvel yerleÅŸmiÅŸ olacaktır. Tahrip düzeneÄŸini patlatacak Taarruz Timi en geç S saatinden 5 dakika önce yerlerini almış olacak, faaliyet Cuma namazının farzının kılınmasından sonra icra edilecektir. Tahrip-A farzın kılınmasını müteakip süratle camiden çıkacak ve “Tahrip Hazır” Ä°ÅŸaretini verecektir. Tahrip-A’nın camiden çıkmasını müteakip avluyu terk etmesi “Tahrip Hazır” camiden çıkmayı müteakip avluda ÅŸadırvanda ellerini yıkaması ise “Tahrip Ä°ptal” iÅŸareti olacaktır. Tahrip –A’nın “Tahrip hazır iÅŸaretini” gören ve camii avlusunda bekleyen Tahrip-B, camii avlusundan çıkıp 300 m kadar uzaklaÅŸtıktan sonra ilgili telefon numarasını arayarak tahribi gerçekleÅŸtirecektir. Tahrip timi patlamayı müteakip bölgeden süratle sıyrılacaktır. Patlama esnasında; Kayıt –A camii üst katından, Kayıt-B camii alt katından patlama ânını ve sonrasında oluÅŸan panik havasını çekecek, patlama sonrası önce camii avlusunda toplanan ve sonra ana caddeye intikal ederek caddeyi kapatan öfkeli kalabalığın camii avlusunda toplanmasını ve caddedeki eylemlerini hem Kayıt-A hem de Kayıt-B birbirlerinden bağımsız ayrı noktalardan üzerlerindeki video kayıt cihazlarıyla kaydedeceklerdir. Kayıt timi (Kayıt-A ve Kayıt-B ) kaydettikleri görüntü kayıtlarını KeÅŸif Emniyet Tim Komutanına teslim edecek ve müteakiben bölgeyi geldikleri araçlarla terk edeceklerdir. KeÅŸif Emniyet Tim K.’nın söz konusu görüntüleri ivedi olarak internet üzerinden yayılmasını saÄŸlayacaktır. Patlamayı müteakip oluÅŸan kargaÅŸadan da istifadeyle cami içerisindeki Tahrik timinden Tahrik-A bir kısım radikal Fatih esnafı içerisine sızdırılmış Tahrik-B ile irtibata geçecektir. Tahrik- A ve Tahrik-B irtibatlı bulundukları ve halkın içerisine sızmış bulunan provokatörleri harekete geçirecek. Böylece Cami cemaatinin, çoÄŸunluÄŸunu Fatihli esnafın oluÅŸturduÄŸu öfkeli radikal grupla ana cadde üzerinde birleÅŸmesi saÄŸlanacaktır. Yapılacak manipülasyonlarla öfkeli grubun yaÅŸananları irticai söylemler ve sloganlar eÅŸliÄŸinde protesto etmesi saÄŸlanacaktır. Faaliyetin icrasından sonra; Tahrip unsuru tahribi müteakip, Kayıt Timi kayıtlarını tamamlamalarını ve KeÅŸif Emniyet tim komutanı ile buluÅŸmayı müteakip yaya olarak ayrı güzergâhlardan arabalarını park ettikleri bölgeye intikal edecek ve kendi araçları ile bölgeden uzaklaÅŸacaklardır. (Tahrip unsuru bir araca, Kayıt timi diÄŸer araca binecek ÅŸekilde) Faaliyet sonrası durum, trafik sıkışıklığı, yol kapaması, arama ve bunun gibi sebeplerle araçlı intikale imkân vermediÄŸi takdirde, unsurlar yaya olarak ayrı ayrı güzergâhlardan toplu taşım araçlarını kullanarak “emin ev”de buluÅŸacaklardır.”
Sonra ne olacağını yine Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo’nun resmi belgelerinden okuyalım:
“Bakanlar Kurulu Milli Güvenlik Kurulunun tavsiyesi ile Sıkıyönetim ilan etmiÅŸ, karar Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı gün TBMM onayına sunulmuÅŸtur. TBMM’nde üye yeterli sayısına ulaşılamadığı için Sıkıyönetim kararı onaylanamamıştır.”
Senaryo burada bitiyordu. Ardından olacakları da seminerin sonunda yaptığı konuşmada Birinci Ordu Komutanı Çetin Doğan anlatmıştı:
“Bunun içinde her ÅŸeyden önce evet hükümetin ve meclisin kendisine çekidüzen verdirici ben onu söyleyeceÄŸim ÅŸeyde Genelkurmay BaÅŸkanına, Kuvvet komutanına diyeceÄŸim ki siz meclisi ve hükümeti uyarıcı bu gidiÅŸe dur deyici bir ültimatom verin gerekirse. Gerekirse çağırın bu iÅŸin sonu b..ktur iÅŸte sonunuz böyledir. Bu konuda gerekli tertip ve tedbirleri alın. Evvela ulusal birliÄŸimizin evvela inandırıcı bir millî mutabakat, buraya öyle yazmışım. Millî Mutabakat Hükümeti kurulması sureti ile halkın tasvip edeceÄŸi tarafsız bağımsız daha tek... EdeceÄŸi bu kadar gaile içinde ülkeyi daha sonra bütün bu gailelerden sonra seçime götürecek bir hükümetin kurulması en önemli birinci ...... (anlaşılmıyor) bu tabii, bu öngördüğümüz senaryonun içerisinde öngördüğüm bir çözüm tarzı hani bugün de gidip onu ÅŸu anda yapın diye gideceÄŸim yok yanlışta anlamayın. Bizim yaptığımız tekliflerimiz vardır. O teklifleri de ÅŸimdi sizlerle paylaÅŸmak istemem...”
Bu konuşmayı Balyoz Darbe Planı belgeleri içinde yer alan, yine resmi ve imzalı olmayan Milli Mutabakat Hükümeti Programı ve Milli Mutabakat Hükümeti Kabine listesi tamamlamaktaydı.
Ayrıca Milli Mutabakat Hükümeti ile sonuçlanan senaryonun yazımı sırasında cd’ler içinden çıkan 12 Eylül darbesinin Bayrak Harekat Planı kullanılmıştı. Bunun delili de semineri hazırlayan komutanın el yazısı ile yazılmış notlarda bu plandan bahsedilen bölümlerdi. O el yazısı notlar da cd’lerden çıkmıştı.
Ayrıca elimizde olan seminerin ses kayıtlarında bir komutan da şöyle diyordu:
“12 Eylül darbesiyle ülke sütliman hale geldi. Åžimdi böyle bir tehdidin ortadan kaldırılması için fazla uÄŸraÅŸa gerek yok. Yani kuvvetleri saÄŸa sola göndermenin… Bana göre yapılacak en kolay hareket tarzı, 12 Eylül gibi bir harekâtın baÅŸtan itibaren organize edilmek suretiyle, bir anda söndürülmesine imkan saÄŸlar diye düşünüyorum. Tabii, bunu burada söylemek istemedik ama sonunda bunu vurgulamaya çalışıyoruz.”
Sadece böyle bir darbe planının varlığına inanmaya psikolojik olarak ve siyaseten meyilli olan Taraf Yazı İşleri değil, örneğin Balyoz belgelerini inceleyen Tümgeneral Mehmet Daysal başkanlığındaki ikinci askeri bilirkişi raporunda da seminer ses kayıtlarıyla darbe planları arasında paralellikler tespit edilmişti:
“Seminerin ses kayıtlarında geçen deÄŸiÅŸik konuÅŸmacılara ait toplam 19 ifadenin Balyoz Güvenlik Harekât Planı adlı metinde, 2 ifadenin Milli Mutabakat Hükümet programı metninde, 3 ifadenin SUGA adlı doküman metninde, 3 ifadenin ORAJ adlı doküman metninde kullanıldığı görülmektedir.”
Seminer’de aslında gizli olarak Balyoz Planı’nın görüşüldüğü tezi savcılık iddianamesinde de yer aldı:
“Balyoz Harekât Planı’nın üstü kapalı bir ÅŸekilde seminerde masaya yatırıldığı anlaşılmaktadır.” (Sayfa 265)
“Şüphelilerin detaylı çalışmaları tamamlayıp 5-7 Mart 2003 tarihli plan seminerinde jenerik senaryo ÅŸeklinde gerçekleÅŸtirilecek harekât planının bir nevi provasını yapacak düzeyde darbe hazırlıklarını tamamladıkları kanaatine varılmıştır” (Sayfa 972)
Aynı görüş 3 yıl süren yargılamalardan sonra 2013 yılında Yargıtay’dan çıkan Balyoz onama kararında da paylaşıldı:
“DuruÅŸmada sanıklar tarafından da doÄŸrulanan ses kayıtları dinlenildiÄŸinde, söz olan kimi katılımcıların, Balyoz Güvenlik ve Harekat Planı ve nihai hedefini seminerde örtülü biçimde tartıştıkları...”
Åžimdi tekrar 19 Ocak 2010 günü öğleden sonra saatlerinde Kadıköy Taraf Gazetesi’nin Yazı Ä°ÅŸleri odasına dönelim.
Peki hepsi tecrübeli ve farklı eğilimlerden gelen gazetecilerden oluşan (En acemisi o sırada 2 yıldır bu mesleği yapmakta olan bendim) 7 kişilik Taraf Yazı İşleri, bütün bu bağlantıları tespit ettikten sonra bu belgelerin tamamının gerçek ve bunun Balyoz adlı bir darbe planı olduğuna yaklaşık 3 saatlik bir tartışmadan sonra nasıl ikna olabilmişti?
Bugünden ve bugünün bilgi ve tecrübelerinden bakınca bu soruya cevap bulmak zor. O yüzden 2010 yılının Ocak ayına dönmeliyiz.
BeÅŸ darbe geçirmiÅŸ, bir darbede BaÅŸbakan’ın idam edildiÄŸini görmüş, askeri vesayetin olaÄŸanlaÅŸtığı, karanlıkta kalmış siyasi cinayetler, kim tarafından yapıldığı meçhul katliamlar 90’lar, 28 Åžubat hikayelerinin hafızalarda taze olduÄŸu bir ülkenin son gündemi de 27 Nisan muhtırası, Hrant Dink suikastı, Özden Örnek Günlükleri, Balbay Günlükleri ile ortaya çıkan 2003-2004’teki darbe planları, AK Parti kapatma davası ve tabii dalga dalga gelen Ergenekon operasyonlarıydı.
Siyaset ile ordu arasındaki güç savaşı artık görünür haldeydi. Siyaset ve gazetecilik bu haberlerin etrafında dönüyordu.
Canlı yayında ülkenin her gün bir yerinde cephanelikler, asit kuyuları kazılırken, Başbakan yardımcısına suikast iddiasıyla askerin kozmik odasına girilirken, müzedeki denizaltına ziyaretin en kalabalık olduğu saatte kaos için bomba koyan bir derin güç olduğuyla ilgili soruşturmalar yürütülürken herkeste şaşırma hissi kaybolmaya başlamış, gazetecilik refleksleri de zayıflamıştı.
Yani 19 Ocak 2010 günü, 2003 yılına ait yeni bir darbe planının daha ortaya çıkması kimseyi fazla şaşırtmamıştı.
28 Åžubat’tan adı bilinen, görevini sürdürdüğü AK Partili yıllarda da hükümete karşı konuÅŸmaları, çıkışlarıyla sivrilmiÅŸ, son olarak darbe günlüklerinde ÅŸahin tavırlarıyla geçen Çetin DoÄŸan’ın adı da şüpheleri gidermeye yaramıştı ve Türkiye’de hem adaletin hem de gazeteciliÄŸin en baÅŸ belası olan kanaat devreye girmiÅŸti: “Kesin yapmıştır”
Türkiye’ye ve tarihin o anına özgü bu konjonktürel duruma daha evrensel bir sorunu da eklemeliyiz. Newroom’daki haber toplantısında da görülen aktivizm ile gazetecilik arasındaki hakikatin önüne çekilmiÅŸ bir perde iÅŸlevi görebilen belalı iliÅŸki.
Ülkesinin demokratikleşmesini, taş kadar elle tutulur askeri vesayetin tasfiyesini, darbecilikle hesaplaşılmasını isteyen bir demokrat gazetecinin eline buna hizmet edecek böyle bir malzeme geldiğinde siyasi fikirleriyle gazetecilik şüpheleri arasında kalır gazeteci. Bu günün sonunda çoğu kez gazeteciliğin geri adım attığı bir karşılaşma hali olur. Özellikle de hararetli bir siyasi tartışmanın orta yerindeyken..
Ve tabii bütün bunların başına Türkiye’de maalesef zaten kurumsallaÅŸmamış, standartları oturmamış gazetecilik mesleÄŸinin okullarda örnek vaka olarak okutulabilecek dört dörtlük kötü bir icrasını koymalıyız.
Bir anda karşınızda bir ordunun binlerce sayfalık resmi belgeleri, ses kayıtlarını bulunca gerçek olanlarla araya öyle ilk başta bir sivilin anlayamayacağı bir askeri terminolojiyle yazılıp yerleştirilmiş olan sahtelerini birbirinden ayırmak kolay bir iş değildi.
Birinci Ordu’ya ait beÅŸbin sayfa yakın doküman, ses kayıtları gibi resmi olduÄŸu belli imzalı belgeler, Balyoz darbe planlarını içeren resmi olmayan belgelere bir nevi kefaret görevi görüyordu.
Yine de bunlar bu günlerde de örnekleriyle karşılaştığımız kötü gazetecilik için özür olarak kabul edilemez.
Haber kaynağına aşırı güven, gazeteyi maviye boyamak, bağırtmak, manşeti patlatmak üzerine kurulu bir habercilik tarzına özellikle dijital veriler, belgeleri kontrol etmek konusunda bugünden baktığımızda cehalet sınırlarında dolaşan yetersizlikler de eklenince sonuçta ortaya kötü bir gazetecilik çıktı.
Bu dijital cehaletlere örnek olarak gazete, ilk haberinde, daha sonra verilen tv röportajında ve haberi daha sonra savunurken belgelerin orijinalliğini, dijital belgeleri kaydeden kişinin ve yer adlarının, tam da belgeleri hazırlayan subaylar ve askeri kurumlar olmasını, silinmez ve değiştirilemez bir dijital kanıt olarak savunmuştu.
Yani ortada bir kötü niyet, kumpasçı bir akıl varsa Taraf, hem hükümet medyasından farklı liberal duruÅŸuyla, hem de bu haberlerle ilgili iÅŸtahlı, hevesli ve süzgeçleri en geçirgen mecraydı. Bir sene önce, savcılık belgesine fazla güvenerek NTV’ye helikopter düşürtmüş bir Yazı Ä°ÅŸleri’nin kumpasın içinde olmasına gerek yoktu.
Ama yine de 20 Ocak 2010 günü “Fatih Camii Bombalanacaktı” “Kendi jetimizi düşürecektik” baÅŸlıklarıyla çıkan Taraf’ın bu haberi de de NTV haberi gibi elinde patlayabilir, günün sonunda Balyoz’dan geriye kötü bir gazetecilik hikayesinden baÅŸka bir ÅŸey kalmayabilirdi.
Ama öyle olmadı.
Haberin çıktığı gün Genelkurmay Başkanlığı, resmi bir açıklama yaparak semineri doğruladı ve ekledi: ''Söz konusu Plan Semineri, Genelkurmay Başkanlığı 2003-2006 yılları Tatbikatlar Programında bulunmaktadır.''
Aynı gün Genelkurmay BaÅŸkanı Ä°lker BaÅŸbuÄŸ, BaÅŸbakan ErdoÄŸan’la 1 saat 20 dakikalık bir görüşme yaptı.
Ä°stanbul Cumhuriyet Savcılığı ise Taraf gazetesinin Balyoz haberinin cd’lerini isteyip soruÅŸturma baÅŸlattı.
Ama askerin açıklamasına rağmen Balyoz haberi ertesi gün bütün gazetelerin birinci sayfalarındaydı, çoğunun da manşetinde:
AkÅŸam: ‘Taraf’tan bir darbe planı iddiası daha’
Bugün: ‘Korkunç plan’
Cumhuriyet: ‘Balyoz’ iddiasına ‘senaryo’ yanıtı
HaberTürk: “Vahim Ä°ddiya çok sert yanıt”
Milli Gazete: ‘DehÅŸet planı’
Milliyet: Kanlı darbe planı iddiası
Posta: Kanlı darbe iddiası askeri bir oyunmuş
Radikal: ‘Cami Bombalanacaktır’ Darbe planı mı senaryo mu?
Sabah: ‘Balyoz gibi iddialar’
Star: Balyoz etkisi
Takvim: Son darbe balyoz
Tercüman: Darbe komedisi
Türkiye: Ürperten iddialar
Vakit: Doğan, planı kabul etti
Vatan: Taraf’tan son ‘Balyoz’
Yeni Asya: DehÅŸet veren iddialar
Yeni Şafak: Balyoz tüy dikti
Zaman: En kanlı darbe planı
http://www.gazeteler.org/2010-ocak-21/gazeteleri/
Ä°kinci gün habere ilk yalanlama Türkiye Gençlik BirliÄŸi’nden geldi. 2002 tarihli bir Balyoz belgesinde darbecilerin yararlanacağı sivil toplum kuruluÅŸları arasında sayılan TGB “2006 yılında kurulduklarını” açıkladı.
Bu açıklamayı okuduÄŸumuzda hemen haberi yapan muhabir arkadaşımızı arayıp bilgi istedik. Hastanedeydi yerine bir arkadaşı gelip bahsedilen Türkiye Gençlik BirliÄŸi’nin İşçi Partisi’nin gençlik kolları olan TGB deÄŸil, Ankara’da kurulan Türkiye Gençlik BirliÄŸi DerneÄŸi olduÄŸunu, Türkiye adını kullanma hakkının da bu dernekte bulunduÄŸunu anlattı.
Ankara’da okuduÄŸum ve apolitik bir gençlik kuruluÅŸu olan derneÄŸi bildiÄŸim için pek ikna olmadığımı hatırlıyorum. Herhalde bu yüzden bu açıklamaya gazetenin iç sayfalarında küçük bir yer vermiÅŸiz.
Ama haberin otantikliÄŸine yönelik bu ciddi eleÅŸtiri diÄŸer gazetelerde de küçük haberlerden ileriye gidememiÅŸti. BaÅŸka gazeteler ve tv’lerden arkadaÅŸlarımız arayıp, “kullanmadığınız belge, haberler varsa bize paslayın biz de haber yapalım” gibi tekliflerle geliyorlardı.
Bir sonraki gün Balyoz ile ilgili manşetler daha da büyüyerek eleştirel ve çekingen tonlar daha azalarak sürdü.
Akşam: Balyoz; darbe mi tatbikat mı?
Birgün: Plan değil tatbikatmış!
Cumhuriyet: Asker yalanladı, savcılık devrede
Habertürk: Balyoz, Birinci Ordu’dan çalındı
Sabah: Çetin Doğan da marifet çok
Takvim: Aynı senarist
Vatan: AteÅŸle ‘oyun’
Vakit: Listede olmak onur verici (Balyoz’da tutuklanacak gazeteciler listesinde olan gazete yazarları)
Yeni şafak: Balyoz İhaneti Yargıda.
Ve haberin çıkmasından iki gün sonra 22 Ocak 2010 günü iktidardan ilk Balyoz tepkisi geldi. AK Parti il başkanları toplantısında konuşan Başbakan Erdoğan şöyle dedi:
“Ä°ÅŸte bugünlerde gündeme getirilenler. Siz zannediyor musunuz ki biz bunları hiç duymuyorduk. Hayır bunlar duyuluyordu ama biz hiçbir zaman gerilimin taraftarı olmadık. Biz iÅŸimize baktık. Ama ne yazık ki onlar da iÅŸine baktı. Ãœzüldüğümüz yan bu... Bütün bu kirli senaryolara, kirli oyunlara, kirli iliÅŸkilere, hukuk dışı giriÅŸimlere karşı boynumuzu hiçbir zaman bükmedik, bundan sonra da bükmeyeceÄŸiz.”
https://www.youtube.com/watch?v=1AOYH0wJsz4
Bu Balyoz’un bizzat darbenin muhatabı olan BaÅŸbakan tarafından teyid edilmesi anlamına geliyordu. Ertesi gün bütün gazetelerin manÅŸetlerinde BaÅŸbakan’ın sözleri vardı.
BaÅŸbakan ErdoÄŸan bir sonraki gün Ankara’daki bir yol açılışında yine Balyoz gündemi hakkında konuÅŸtu: “Çetelere mafyalara çeÅŸitli kirli planlara asla izin vermeyeceÄŸiz”
Ve BaÅŸbakan bir gün sonra bu kez Sakarya’da konuÅŸtu gündeminde yine Balyoz tartışması vardı:
“Bu iÅŸ artık gizli kapılar ardından kalmıyor. Artık yok öyle. Her ÅŸey ortaya çıkıyor çıkıyor çıkıyor. Bundan sonra kim bilir neler çıkacak. Ne olursa olsun boynumuzu asla bükmeyeceÄŸiz.”
Bu arada Taraf’ta 2003 tarihli Balyoz Hükümet Programı olarak yayınlanan bir belgenin 25 paragrafının Haydar BaÅŸ’ın 2005 yılında yaptığı bir konuÅŸmadan alındığının ortaya çıkmasıyla kimse ilgilenmedi. KonuÅŸmada sadece rakamlar 2003’e göre revize edilmiÅŸti.
Askerlere yakın olan Haydar BaÅŸ’ın Balyozculardan copy paste ettiÄŸi tezine herkes kolayca ikna olmuÅŸtu. Ä°kna olmayanlar da kendilerini ve baÅŸkalarını “bu kadar askeri belge, evrak bul, çıkar, ama kumpas yapmak için git Haydar BaÅŸ’tan ekonomi programı kopyala olur mu, bu kadar salak olduklarını düşünmüyorsunuz herhalde” diye ikna ediyordu.
Askeri vesayetle hesaplaşılması herkesin hoşuna gitmişti, gerisini kimse çok karıştırmak istemiyordu.
Ä°ktidardan gelen teyit, ses kayıtları ve belgelerle kamuoyunda oluÅŸan hava, Çetin DoÄŸan’ın televizyon konuÅŸmaları ve sicili şüphelerin üzerini örtüyordu. Türkiye yeni anayasayı, sivilleÅŸmeyi konuÅŸmaya baÅŸlamıştı.
Haberin yayınlanmasından 10 gün sonra meÅŸhur bavul ortaya çıktı. 30 ocak 2010 günü Mehmet Baransu, seminer belgelerinin orijinal kasetlerini de içeren dokümanları bir bavul içinde BeÅŸiktaÅŸ’taki Ä°stanbul Adliyesi’ne teslim etti.
http://arsiv.taraf.com.tr/haber-yazdir-46800.html
31 Ocak günü TRT 1’de gazetelerin genel yayın yönetmenlerinin sorularını yanıtlayan BaÅŸbakan ErdoÄŸan, 'Harekat ve darbe planlarının gerekçesi olarak iç tehdit tanımı veya buna baÄŸlı EMASYA protokolünden bahsediliyor, bunun için ne yapacaksınız” sorusuna şöyle cevap verdi:
“EMASYA Protokolü'nü gündemimizden çıkaracağız. EMASYA Protokolü diye bir ÅŸey olamaz, olmayacak. Bunun adımını atıyoruz, atacağız. Åžu anda arkadaÅŸlar hazırlıklarını yapıyorlar ve bu iÅŸi bitireceÄŸiz.”
4 gün sonra EMASYA Protokolü kaldırıldı. Balyoz haberi ilk sonucunu vermişti.
Savcılığın orijinal belgeleri teslim almasından sonra ilk tutuklanma dalgası 26 Åžubat 2010 günü baÅŸladı. Aralarında emekli Orgeneral Çetin DoÄŸan ve eski deniz Kuvvetleri Komutanı ve Hava Kuvvetleri Komutanı’nın da olduÄŸu 36 emekli ve muvazzaf subay gözaltına alınıp, tutuklandı. Artık gazeteler tek sesti.
Bu sırada Çetin DoÄŸan’ın akademisyen olan kızı Pınar DoÄŸan ve Harvard’da ünlü bir profesör olan damadı Dani Rodrik bir site açarak Balyoz belgelerindeki çeliÅŸkileri ve zaman hatalarını ortaya çıkarmaya baÅŸladılar. Türkiye’deki hiçbir gazetecinin yap(a)madığını onlar yapmak zorunda kaldı.
Balyoz’un ana belgesi dahil, 2003’de oluÅŸturulduÄŸu iddia edilen belgelerde ilk defa Office 2007 piyasaya sürülen fontlar kullanılmıştı. (Calibri ve Cambria)
2003’de oluÅŸturulduÄŸu iddia edilen “Ä°STANBUL’DA BULUNAN ÖZEL HASTANELER.doc” belgesinde geçen Medical Park Sultangazi adı geçmekteydi. Halbuki Sultan Hastanesi 2008'de Medical Park Grubu tarafından satın alınmış ve adı Medical Park Sultangazi olarak deÄŸiÅŸtirilmiÅŸti
2003’de oluÅŸturulduÄŸu iddia edilen Ä°STANBUL’DA BULUNAN Ä°LAÇ DEPOLARI.doc belgesinde Yeni Recordati ilaç firmasının adı var. Halbuki Yeni Ä°laç , 2008 sonunda Ä°talyan firma Recordati tarafından satın alınmış Temmuz 2009'da ÅŸirketin ismi yönetim kurulu kararı ile Yeni Recordati olarak deÄŸiÅŸtirilmiÅŸti.
2003’de oluÅŸturulduÄŸu iddia edilen CD'deki 4X4 ARAÇLAR ÇİZELGESÄ°.doc’da Bursa’da el konulacak araçlar listesinde 35 AR 6132 plakalı araç geçiyor. Bu araç, Ä°zmir’den Bursa’ya 2006’da nakledilmiÅŸ ve 13 Nisan 2006’da bu plaka ile tescil edilmiÅŸti
2003’de oluÅŸturulduÄŸu iddia edilen CD'deki EK-D.doc belgesinde bir subayın birliÄŸi “CC MAR NAPLES” olarak geçiyordu. Halbuki birliÄŸin o günlerdeki adı HQ NAVSOUTHWdu.
Ama bu çelişkiler genel kanaati değiştirmeye yetmedi. Rodrik ve Doğan medyadan gördükleri karşılığı bir röportajda şöyle anlattılar:
“Gerçekten haberciliklerini yıllar içinde kanıtlamış, kıymetli birçok gazeteci, hiçbir ÅŸekilde bu davanın detaylarına girmek istemedi. Hatta bir tanesi “Bilmek istemiyoruz” dedi. Özetle ÅŸu; onların belirli bir duruÅŸları, pozisyonları var. Ve maalesef bu pozisyonlarını sarsacak olgu ve bulgularla yüzleÅŸmek istemiyorlar.”
Balyoz SoruÅŸturması 6 Temmuz 2010’da tamamlandı. Davanın 968 sayfalık ilk iddianamesini dönemin özel yetkili dört savcısı hazırladı. Ä°stanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi 19 Temmuz 2010’da iddianameyi kabul etti. Mahkeme 23 Temmuz 2010’da 102 sanık hakkında yakalama emri çıkarttı.
Yakalama kararı 6 AÄŸustos 2010’da itiraz üzerine kaldırıldı. Hukuk üzerinden bir kavga yaÅŸanıyordu.
Türkiye Balyoz davası etrafında yaÅŸanan darbe, yargı tartışmalarıyla 12 Eylül 2010 referanduma gitti. Referandum çıkan yüzde 58’lik Evet oyunda Balyoz tartışmalarının oluÅŸturduÄŸu havanın da pozitif etkisi olduÄŸu rahatlıkla düşünülebilir.
6 Aralık 2010'da bir ihbar üzerine Gölcük Donanma Komutanlığı Ä°stihbarat Åžubesi Müdürlüğü’nün zeminin altından belgeler çıkarıldı. El konulan belgelerden 34 klasörü Balyoz davasıyla ilgiliydi. Bu belgeler üzerine mahkeme 162 emekli ve muvazzaf subay hakkında yeniden tutuklama kararı çıkardı.
Ordu istihbaratının zemininden Balyoz belgesi çıkması, Balyoz’daki otantiklik tartışmalarına verilmiÅŸ bir cevap gibiydi. Bu arada Balyoz davasını savunanlar bu zamansal çeliÅŸkileri “Güncellenme” görüşüyle açıklamaya çalıştılar. Belgelerdeki zamansal çeliÅŸkilerin sebebi 2003’den sonra zaman zaman çıkarılıp güncellenmiÅŸ olmasıydı. Gölcük’te bulunan belgeler de bu teze yardımcı oluyordu.
Balyoz davasının en radikal sonucu mahkemede deÄŸil, 29 Temmuz 2011 günü Çankaya Köşkü’nde alındı. YAÅž öncesi köşkte toplanan CumhurbaÅŸkanı Gül, BaÅŸbakan ErdoÄŸan ve Genelkurmay BaÅŸkanı ışık KoÅŸaner’in zirvesinden Genelkurmay BaÅŸkanı KoÅŸaner’in istifa kararı çıktı. KoÅŸaner'le birlikte Kara Kuvvetleri Komutanı Erdal CeylanoÄŸlu, Deniz Kuvvetleri Komutanı EÅŸref UÄŸur YiÄŸit ve Hava Kuvvetleri Komutanı Hasan Aksay da istifalarını açıkladılar.
KoÅŸaner veda mesajında, "Åžu anda 173‘ü muvazzaf, 77‘si emekli olmak üzere 250 general-amiral, subay, astsubay ve uzman jandarma çavuÅŸ, hürriyetlerinden yoksun olarak tutuklu bulunmaktadır. Haklarında henüz hiç bir kesin yargı kararı olmamasına raÄŸmen tutuklu bulunan 14 general-amiral ile 58 albay, hürriyetlerinin tehdit edilmesinin yanı sıra mevcut yasalarımız gereÄŸince bu yıl yapılacak Yüksek Askeri Åžura‘da deÄŸerlendirmeye girme hakkını kaybetmiÅŸ ve peÅŸinen cezalandırılmıştır.. Bu durumun önlenememesi ve yetkili makamlar nezdinde yapılan giriÅŸimlerin dikkate alınmaması Genelkurmay BaÅŸkanı olarak personelimin hak ve hukukunu koruma sorumluluÄŸumu yerine getirmeme engel olduÄŸundan, iÅŸgal ettiÄŸim bu yüce makamda göreve devam etme imkanını ortadan kaldırmıştır” diyerek hükümeti suçladı. Televizyonda ulusa seslenen baÅŸbakan ErdoÄŸan istifalar hakkında yorum yapmadan yeni anayasadan bahsetti.
1 AÄŸustos 2011 günü toplanan Yüksek Askeri Åžura’dan tarihi bir fotoÄŸraf ve kararlar çıktı. Ä°lk kez bir BaÅŸbakan masanın başında tek başına oturuyordu. Necdet Özel, tümüyle sivil siyasetin kararıyla atanmış ilk Genelkurmay BaÅŸkanı oldu. Türkiye askeri vesayet sisteminde en büyük mesafelerden birini Balyoz davasının ortaya çıkardığı bir sonuçla almıştı. http://www.sabah.com.tr/gundem/2011/08/02/yasta-yeni-duzen.
Balyoz davası yargılanmaları Silivri’de sürdü. Hükümetin yargılamaya desteÄŸi de. Davada karar 21 Eylül 2012 günü çıktı. Kararı gazeteler ÅŸu manÅŸetlerle gördüler:
Sabah: Yaşasın demokrasi
Radikal: Balyoz sert indi
Posta: Ailelere darbe
Milliyet: 5 bin sayfa belgeye 5 bin sayfa hapis
Hürriyet: 20+20+20
Habertürk: Bir bavuldan 5276 yıl çıktı
Zaman: Balyoz'a tarihi ceza
Yeni Şafak: Eksik teşebbüs tam ceza
Yeni Akit: Balyoz'u yediler
Vatan: ve balyoz indi
Türkiye: Komutanlara balyoz darbesi
Taraf: Darbeye teşebbüs artık çok daha zor
Takvim: Ağır darbe
Star: ve darbe mahkum
Cumhuriyet: Adalete balyoz
Bugün: Darbeye ilk ceza
Akşam: Balyozdan daha ağır
Aydınlık: Kemal'in askerlerini selamlıyoruz
Milat: Beklenen karar
Yeniçağ: Balyoz darbesi
27 Eylül 2012 tarihinde NTV ve Star TV'den ortak yayına çıkan BaÅŸbakan ErdoÄŸan “Åžimdi ise CD'leri dinliyorum ÅŸok oluyorum. YAÅž toplantılarında beraber olduÄŸumuz bir arkadaÅŸ, yolculuklarımızın olduÄŸu bir arkadaÅŸ. Ben bunu CD'den, sesinden dinleyince, inanın o CD'yi dinlemesem inanmayacağım ama CD'yi dinleyince ÅŸoklara giriyorum, 'nasıl olur bu' diyorum, 'nasıl böyle bir ÅŸey oluyor' diyorum. Ä°lk defa bir sivil mahkemede böyle bir sürecin olması aslında Türk demokrasisi adına çok önemli. Türkiye bir deÄŸiÅŸimi, dönüşümü demokrasi adına yaşıyor” dedi.
Yargıtay 9 Ekim 2013’de kararı büyük bir oranda onadı ve “Plan Semineri’nde balyoz Darbe Planı görüşüldü” dedi
https://cdogangercekler.files.wordpress.com/2013/10/2013-9110.pdf
Karar yine gazetelerin manÅŸetlerindeydi.
http://www.medyatava.com/galeri/mansetlere-balyoz-indi_262/11
Sonra 17 Aralık oldu. Cemaat gerçeÄŸiyle Türkiye ve iktidar yüzleÅŸti. “Orduya da kumpas kurulduÄŸu” söylendi ve mahkemeler tam tersi kararlar vermeye baÅŸladılar.
Aslında dört yıldır gerçek ortadaydı. Gerçeğin iki yüzü vardı. Ama herkes gerçeğin sadece kendisinin baktığı yüzüyle ilgileniyordu.
Ortada 2003 yılında rutin dışına çıkılmış bir seminer vardı. Açık suç unsurları taşıyordu. Darbe hazırlığına benziyordu. Zamanında ordu içinde ve devletin zirvesinde tartışmalar çıkarmış o seminer ta 2003’de dışarı sızmıştı. Ama yargının önüne gelse belki birkaç emekli askerin başı yanabilirdi.
Gerçeğin diğer yüzünde ise Balyoz planı vardı. Ortaya çıkan çelişkilerin gösterdiğine göre en erken 2009 tarihinde birileri o seminerin belgelerinin etrafına Balyoz adında bir darbe planını yerleştirmişti. Böylece daha büyük gürültü koparacak, çok sayıda askerin etkileneceği bir dava ortaya çıkardılar.
Balyoz belgelerinin otantik olup olmadığının tespiti için 21 bilirkiÅŸi raporu hazırlandı. Ä°ki kez Emniyet, iki kez TÃœBÄ°TAK, dört kez Birinci Ordu, iki kez Hava Kuvvetleri, bir kez Donanma, bir kez Genelkurmay, beÅŸ kez özel ÅŸirketler, ODTÃœ, BoÄŸaziçi, Ä°TÃœ, Yıldız Teknik’ten bilirkiÅŸiler yapıp, belgelerin gerçek olup olmadığını inceledi.
ttps://balyozdavasivegercekler.com/bilirkisi-raporlari/
19 ocak 2010 günü öğle saatlerinde de Taraf Yazı İşleri de kendi kısıtlı imkanlarıyla aynısını yapmaya çalışmış ve belgelerin gerçek olduğuna kanaat getirip haberi basmıştı.
Günün sonunda ise 6 yıl sonra 12 Eylül referandumundan YAÅž’a kadar büyük hesaplaÅŸmalara sebep olmuÅŸ, yıllarca mahkemeleri sürmüş, bilirkiÅŸi raporları havada uçuÅŸmuÅŸ, iktidarın en başından itibaren destek verdiÄŸi davada kumpasın hesabı, herhangi bir örgütsel faaliyetin, kastın içinde oldukları hakkında ortaya bir delil konmayan, delil klasörü bile olmayan bir iddianameyle gazetecilerin üzerine bırakıldı.
Belgeleri kim sızdırdı, kim sahte belgeleri hazırladı, kim davaları açtı, mahkemelerden, Yargıtay’dan kararlar çıkardı, bilirkiÅŸi raporlarını hazırladı, belgeleri askeri istihbaratın zeminine gömdü, kim bunlara destek verdi, seyirci kaldı sorularının hepsinin üzerinden atlanarak...
Halbuki “Hepiniz ordaydınız”
Newroom’da haberin sahte olduÄŸu anlaşılınca haber merkezinin başındaki Charlie, Will ve MacKenzie kanalın sahibi Leona Lansing'e giderek istifalarını vermiÅŸlerdi. Leona “kanal bu meseleden dolayı acayip para kaybedecek olsa da ben sizi kovmadan siz istifa edemezsiniz” diyerek arkalarında durdu. “Ama halk gözünde güvenirliÄŸimiz kalmadı” cevabını alınca da patron şöyle demiÅŸti: “O halde iÅŸinizin başına dönüp onu geri kazanın.”
Bizim dizide ise kötü gazetecilik ağır cezada 52 yılla yargılanacak. Dizinin final bölümü bir sonraki yazıya kaldı…
18.06.2016
Henüz yorum yapılmamış.